8 Şubat 2013 Cuma

Arabamı Yıkattım

Erken kalkarım, güneş doğmamış olur kalktığımda, ezan da okunmamış olur. Sabah ezanının nağmeleri çok hoşuma gider, diğer ezanlardan farklı, yaşama sevinci veren bir ahengi var. 

Gene böyle bir karanlığın aydınlığıydı bu gün. 

Yağan yağmurlardan, ucuz olsun diye doğalgazın nimetlerinden faydalamayan bir kısım halkın, yakmış olduğu kömür sobalarının isinden, yoldan geçen arabaların çamur sıçratmalarından dolayı kirlenen arabamı yıkatmak için yola çıktım. 

Niyetim içini dışını yıkatmak değildi, şöyle bir dışını yıkatmaktı, yıkamadan sonra da gezmekti. 

Samsun yolunda Salbaşlar denen MOil'e geldim. Çok sevdiğim benim yaşlarımda bir arkadaşım var arabaları yıkayan, arabalara su tutan, buz gibi soğuklarda suların donduğu mevsimlerde bile araba yıkayan, sarı çizmeli bir arkadaşım var. Ona yıkatıyorum arabamı. 
Arabam yıkandıktan sonra kapı içlerinin, içerisinin, su girmiş olabilecek yerlerin, daha da önemlisi havalandırma işlemi için 10-15 km. ileride boş, terkedilmiş bir benzincide durdum, karşısında da bir benzinci var, burası kapanmış, karşıdaki benzinci ayakta durmaya çalışmakta sağa sola yalpalayarak...
Boş benzincide, güneşin mevsimsiz güzelliğinde, bir zamanların boş yer bulma kavgasına girmiş olabilecek mekanda arabamı sere serpe park edip tüm kapılarını açtım. 
Güneşte bitlenen hipopotamlar gibiydi kızım arabam...

Bazıları 'oğlum' der, bazıları 'anam-babam' der, bazıları da benim gibi 'kızım' der... 
Sanmayın ki Gkhn ağa eline bez aldı da araba siliyor; kusura bakmayın, öyle bir alışkanlığım yok. Ben ağayım, araba maraba silmem. Torpido olayına bakarsanız silinecek bir yeri de yok zaten arabanın. 
Temiz kullanmaya dikkat ederim arabamı. 

Bu arabada kültablası bulunmuyormuş. Ben de kafama göre, camdan bir kültablası alarak boş bulduğum bir yere koydum. O da virajlara falan girişte kayıyordu, çözüm olarak altına resimde görülen bir şey koyarak kaymayı önlemeye çalıştım. 
Arabamın arkası çok güzel. Sağlı sollu sandıklar var, sandıkların içerisine öte-berilerimi koyuyorum. İlk yardım çantası, olta takımı, su bidonu, mangal, kömür, vs. 

Yağmurlu ve soğuk günlerde ortaya bir masa da koyuyorum, taburelerim de masa vazifesi görüyorlar, karşılıklı iki kişi oturup muhabbet ede biliyoruz. Üst tarafımızda küçük ebatta florasan lambam bile var.   
Bu sırada hep emniyetteyim, dağ başı da olsa düz de olsa, alışkanlık işte. 
Tabii ki buraya gelirken boş gelmemiştim; ufak suyun içerisine 20'lik votka koymuştum, dağı, taşı, ovaları, ağaçları, börtü böcekleri seyrederken, tek başıma zaman geçirirken içeyim diye. 

Sigara paketlerinin üzerlerine ölmek üzere olan insanların resmini neden koyarlar ki? Biz bilmiyor muyuz sanki öleceğimizi? 
Bir zamanların benzin istasyonu olarak kullanılan yer belki de Orman'ın malıydı, zapt edilince Orman işletmesi buradan benzinciyi çıkarttı! Ormana o kadar yakın ki, ağaçlar hemen yanınızda.  
Burada da heybetli bir kavak ağacı ikiye bölünmüş, yıldırım mı düştü acaba, gök gürültüsü sesleri gelirken, bizler sıcacık evlerimizde otururken?

7 Şubat 2013 Perşembe

Amasya Gezisi (2)

Gezimizin ikinci bölümüne hemşehrimiz, çok sevdiğim coğrafyacı Strabon'la başlıyorum. Amasya belediyesi ünlü tarihçimiz Strabon'un heykelini Yeşilırmağın kenarına dikmiş, yanında da dünya küresi var. 

Strabon'un adını çok duyardım, hatta Datça'da bile kocaman bir levhada söylediği söz yazılıdır. "Tanrı sevdiği insanın çok yaşamasını isterse Datça yarımadasına bırakırmış." 

Bu fotoğrafı Ceren için çektim. 
Strabon'u kısaca tarif eden tabela. 
Bir Ferhat'la Şirin heykeli, figürde Ferhat dağları delerken, Şirin'in elindeki testiden su akarken. 
Bu levhada da kısaca Ferhat'la Şirin'in hikayesi yazmakta. 
Amasya'nın en ünlü yapılarından Bayezit Camii. 

Cami, Sultan II Bayezit tarafından 1482 yılında Mimar Şemseddin Ahmet'e yaptırılmıştır. 4 senede tamamlanan cami 1486 yılında ibadete açılmış. 
Caminin çeşitli görüntülerin i aldım amatörce. 
Giriş kısmı. Günün her saati ibadet edenlerle ziyaret edenler tarafından dolmakta.  
İçeride minberin görüntüsü. 
Cami içeriden bakıldığından daha heybetli görülmekte. 
Bu da caminin şadırvanı. 
Caminin külliyesinin bir bölümü Yazma Eserler Kütüphanesi olarak ayrılmış. 
Külliyeden görüntü. 
Amasya meydanındaki Atatürk heykeli; Amasya Tamiminin hatırası olarak dikilmiş. 
Çeşitli insanların bulunduğu heykeli değişik görüntüleri. 
Heykelin altındaki bu yazı Atatürk'ün vereceği Kurtuluş Savaşı'ndaki kararlılığını açıkça göstermektedir. 
Amasya sokaklarından görüntüler. bütün sokaklar değişik şekillerde taşlarla döşenmiş. 
Postane olarak kullanılan bina. 
Amasya'nın neresine bakarsanız bakın her tarafı buram buram tarih kokuyor. 

Fotoğrafta tam karşıda sol tarafta görülen tek katlı camlı yer, ünlü GAMAŞUK Çayevi.  

Buranın işletmesini Gamaşuk Dede lakaplı şehrin sevilen esnaflarından Mehmet Ali Ferahoğlu isimli bir şahıs yapıyormuş, Allah rahmet eylesin, geçenlerde ölmüş. 

Amasyalı şairimiz Ali Rıza Atasoy burası için şiir bile yazmış, şiir benim çok hoşuma gitti. 

BEKLiYORUM GAMAŞUK'TA
- Yavuz Çetin’e- 

Gel demiştin geldim işte bu akşam 
Gözlerimde umut yüreğimde gam 
Gölgeler üşüdü buğulandı cam 
Aklım ne çiçekte ne sarmaşıkta 
Bekliyorum hadi gel, Gamaşuk’ta. 

Gamlı bir akşamda yapayalnızım 
Başımda efkârım içimde sızım 
Söndü sönecek uğur yıldızım 
Gözlerim titreyen fersiz ışıkta 
Bekliyorum hadi gel, Gamaşuk’ta. 

Duy alıp verdiğim kesik nefesi 
Deki:- Bu bilindik o dostun sesi 
Perde perde açtı ayın halesi 
Yıldızlar asılı sonsuz boşlukta 
Bekliyorum hadi gel, Gamaşuk’ta. 

Bu firak acısı bilirim derin 
Gökte göz kırpışı gibi ülkerin 
Yandı ışıkları bir bir evlerin 
Nesneler belirgin üryan açıkta 
Bekliyorum hadi gel, Gamaşuk’ta. 

Açık pencereden baktım kaç kere 
Yağmur ince ince düşüyor yere 
Dilerim kavuşmak kalmaz mahşere 
Yüzünü göreyim dışarı çık da 
Bekliyorum hadi gel, Gamaşuk’ta. 

Çoktandır başladı geriye sayım 
Yollarda geçiyor on iki ayım 
Elimde karanfil önümde çayım 
İlelebet karar kıldım bu aşkta 
Bekliyorum hadi gel, Gamaşuk’ta. 
(Amasya, 18.11.2011)


13 şehzadenin valilik yaptığı Amasya'da her şehzade bir şeyler yaptırmış. 
Kayalar, eski binalar ve modern insanlar yan yana. Şehri yürüyerek gezmek insanı o kadar dinlendiriyor ki; bir alemden başka bir aleme geçiyormuş gibi oluyor insan.  
Çeşitli görüntüler aldım ama hiç not almadığım için fotoğraflar görüntülerden ibaret kaldı.  
Bir ara yol üzerinde bir dürümcüye oturuldu. 

Amasya rengarenk bir şehir olarak kalacak aklımda. 
Dönüşü Merzifon üzerinden yaptık; hava kararırken Suluova'ya girdik. Taşova olmasa da Suluova'yı J. için görüntüledim.

5 Şubat 2013 Salı

Amasya Gezisi (1)

Uzun bir zaman evdeydim, bir yerlere gitmiyordum. Okulların yarıyıl tatiline girmesi dolayısıyla MHRMH'la Aydın gelmişti akabinde de DLR gelince evde bulunmak zorunda kalmıştım. 
Geçenlerde MHRMH'lar eski arabalarını satarak 2013 model Fort Fiesta 1.400 motor dizel araba almışlardı,  bu gün; "Aydın araba kapının önünde yatıyor, bir yere gidilmeyecek mi?" dediğimde. Ben, Aydın, MHRMH, DLR ve çok sevdiğim yeğenim Ayşe, atladık Mecitözü yolundan Amasya yoluna düştük...
Ben önde oturuyordum, önde oturup sağı solu seyrederek gitmek ne güzelmiş, ayrıntıların hiç birisini kaçırmıyorsun. Mecitözü'nü geçip Amasya il sınırlarına girdiğimizde, hayallerimdeki manzarayla karşılaştım ve hemen görüntüledim. Altımızdaki köprüden trenin geçişini severek seyrettim. 
Amasya'ya girişte Ferhat'ın dağları deldiği su kanallarının önünden geçerken boş bir meydanın park haline getirildiğini, tepede, kayaların üzerinde oldukça büyük Ferhat ile Şirin'in heykellerinin olduğunu görünce orada durduk. 
Görüntüyü yaklaştırarak bir de yakın mesafeden görüntü aldım. 
Hep hayalimde, masal kahramanı olarak düşündüğüm Ferhat ile Şirin'in buluştukları yerdeydik. Ferhat'ın elinde balyozuyla kırdığı su kanallarını ben hep masallarda anlatılan hikayeler olarak düşünürdüm. Gerçekmiş,  Ferhat'ın deldiği kanalları sizler için görüntüledim. 
Büyükçe park yerine asılan bu tabeladan burasının müze olacağını anladık. 
Müze olacak yere mimarlarımız muhteşem bir görüntü vermişler. Aşağıya inilerek müze yapılacak binaya girilecekmiş, şimdilerde içeride çalışmalar devam ediyordu, bu kadar görüntü alabildim. 

Tam bu sağa sola bakmalardan dolayı, adetim olduğu şehirlere giriş tabelalarının resmini çekmeyi unuttum. Maalesef Amasya tabelasını görüntüleyemeden önünden geçtik gittik. 
Dağların arasındaki Amasya'ya, nüfusuna kayıtlı olduğum şehre girdiğimizde, şehri en iyi nereden görebiliriz diye gezinirken burayı Seyir Cafe'yi bulduk. Epey bir tırmanıştan sonra. Resmin sağındaki pencereli yer Seyir Cafe imiş,  burada oturarak biraz şehri seyrettik.  
Bulunduğumuz yerden Amasya'nın görüntüsü. 
Amasya'nın tam ortasından geçen Yeşilırmak, karşı dağlarda Kral Mezarları. 
Ayşe, DLR, MHRMH ve Aydın. 
Bendeniz Gelemer Ağası ve kalpağım. 
Bir müddet sonra aşağıya, Kızılırmağın kenarına indik. Karşıdaki yalıların hepsi ev olmaktan çıkarak lokanta, butik otel, dernek, Cafe, sosyal tesisler haline getirilmiş. 
Buralara bakarken rahmetli dayım Cevdet MUSAAĞAOĞLU geldi aklıma. İlk görev yeri Amasya imiş. O zamanlar daha bekarmış dayım, annem ve teyzemi de yanına alarak burada Postanede telgraf memuru olarak göreve başladığında ırmağın kenarında bir evde kalıyormuş annem anlatıyordu, kendi kendime düşündüm, o zamanların, bundan 65 yıl önceki buralar nasıldı acaba? diye...
Irmağın kenarındaki yalılar ve bir zamanların Tanrı kabul edilen, şimdilerde kemikleri dahi kalmamış mağrur kralların yattıkları buz gibi kayalar... Kayalara oyulmuş Kral mezarları...
Meşhur Amasya Saat Kulesi. 
Krallar ve Şehzadeler şehri Amasya'da tahsili yapıp vali olarak bulunan Osmanlı İmparatorluğunun başına Sultan olarak geçen sekiz şehzade varmış, belediye ırmağın kenarına hepsinin büstlerini yaptırmış. Sırasıyla; Yıldırım Bayezid; 
Çelebi Mehmed (I. Mehmed);
II. Murad;
Fatih Sultan Mehmed;
II. Bayezid;
Yavuz Sultan Selim; 
III. Murad; Burada isimlerin sonuna neden "D" harfinin getirildiğini anlayamadım. O zamanlar "D" harfiyle mi telafuz ediliyormuş acaba? 
Burada da bir kitabı andıran figür içerisinde; Amasya'da valilik yapan fakat Osmanlı tahtına geçemeyen şehzadelerin, beş şehzadenin isimleri yazılmaktadır. Amasya gezimizi ikiye bölmüştüm, bu birinci bölümüydü, ikinci bölümü yarın yazacağım.